7 Mayıs 2010 Cuma

Sera Etkisi ( Greenhouse Effect )

Küresel Isınma

Dünyamızdaki iklim değişiklikleri artık hissedilebilir seviyelere ulaşmıştır
ve gelecek yüzyılda daha büyük değişiklikler meydana gelecektir. Bu
değişiklikler; yüksek sıcaklık, yoğun yağmurlar, sel, deniz seviyesinin
yükselmesi gibi fiziksel olacağının yanında ormanların, tarımın, deniz
ekolojisinin ve tüm canlıların etkilenebileceği değişiklikler olacaktır.

Sera Etkisi ( Greenhouse Effect )

Sera gazları; karbondioksit, su buharı, nitrojen oksit, metan, ozon ve
halokarbonlardır (Klorofkarbon ). Bu gazlar: dünyadan yansıyan güneş ışınlarının
uzaya yayılmasına engel olarak, yeryüzüne geri yansımakta ve atmosferin
ısınmasına neden olmaktadır. Sera etkisi doğal olarak oluşmakta ve dünyamız için
önemli rol oynamaktadır. Bu etki olmasaydı, dünyanın ortalama sıcaklığı -18’C
olacaktı. Ancak sera gazlarının miktarının normallerin çok üzerine çıkması ve
artmaya devam etmesi, dünyamızın dengelerini günden güne bozmakta ve insanlığın
geleceğini tehtid eden sonuçlar doğurmaktadır.Endüstri devriminin başlamasından,
özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, insan aktivitesi sera gazlarının miktarını
her geçen yıl arttırarak günümüzde alarm verici oranlara ulaşmıştır.
Sera gazlarının en önemlisi karbondioksit gazıdır. Karbondioksit düzeyi 19.
Yüzyıl değerlerinin %25’i oranında artmıştır. Şu anda tahminen 5-6 milyar tonu
aşan karbondioksit her atmosfere yayılmaktadır. Gelecek yüzyıl karbondioksit
oranının ikiye katlanacağı ve bunun sonucunda ortalama sıcaklıklarının 1,5’C ile
4,5’C artacağı düşünülmektedir. Bugün 0,35’C ile 1,0 arasında olan sıcaklık
artışlarının iklimlerde meydana getirdiği değişiklikler düşünülürse, 4,5’C
artışın ne anlama geleceği daha iyi anlaşılacaktır.
İnsanoğlu, iklim değişikliklerinin normalden 60 kat hızlı olmasına neden
olmaktadır. Sıcaklık artmasıyla su buharı miktarı artacak, dolayısıyla
bulutlarda artışlar görülecektir. Bu nedenle yoğun yağmurlar ve seller meydana
gelecektir. Bugün dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan seller, kasırgalar,
anormal hava hareketleri küresel ısınmanın sonuçlarıdır.
Küresel ısınmanın önlenebilmesinde kilit rol bitkilerdir. Bitkiler
karbondioksit gazını alarak oksijen gazını atmosfere yaymaktadır. İnsan
aktiviteleri sonucunda oluşan fazla karbondioksiti ortadan kaldırmak için,
tahminen Amerika kıtasının yarısı büyüklüğünde bir orman alanı meydana
getirilmesi, bir başka deyişle, bu günkü orman alanlarının üçte biri kadar
ağaçlandırma yapılması gerekir. Oysa insanoğlu, inanılmaz bir hızla mevcut
ormanlarını yok etmeye devam etmektedir. Birleşmiş Milletler Dünya Kaynakları
Enstitüsü, yağmur ormanlarının her yıl 160.000 – 200.000 kilometre karesinin
kaybedildiğini ve bu miktarı tüm yağmur ormanlarının %2’sini oluşturduğunu
bildirmektedir. Büyük orman yangınlarıyla, kurallarına uygun yapılmayan
kesimlerle orman alanları hızla yok olmakta, sanayinin meydana getirdiği hava
kirliliği (sülfürdioksit) ve araçların eksoz gazlarında bulunan nitrojenoksit;
asit yağmurlarına, dolayısıyla ormanlarının zarar görmesine neden olmaktadır.
Sonuç olarak insanoğlunun geleceği, büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır.
Ne yazık ki bu tehlikeyi ortadan kaldırmak da insanoğlunun elindedir. Bunun için
insanların bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Sera gazlarının artışı önlenmeli ve
orman alanlarının sayısı hızla arttırılmalıdır.
Gereken miktarda orman alanlarının yaratılması zor değildir. İnsanlık bu
bilinci göstermek zorundadır. Herkes ağaçlandırma çalışmalarına katılarak
kesilen, yanan ve her ağaca karşılık olan on, yüz, bin dikebiliyorsa eğer, dünya
ve insanlık var olacak demektir.

YOKSA ...

Küresel Isınma
Isınıyoruz !

Bugün dünyanın en soğuk bölgesi neresidir sorusuna verilecek yanıt, kuşkusuz
Antartika’dır. Avustralya’nın iki katı büyüklüğündeki bu kıtanın hemen hemen
tümü (%98) buzla kaplıdır. Yaklaşık 100 milyon yıl önce süper kıta Gondwana’dan
kopan kıta yavaş yavaş bugünkü yerine oturdu. Oluşumundan sonra çok uzun bir
süre üzerinde buz bulunmayan Antartika’da yaklaşık 15 milyon yıldır değişmeyen
bir buz takkesi bulunuyor.
Kıtayı kaplayan bu buz tabakası, gelen güneş ışınlarının %80 – 85’ini geri
yansıtır. Antartika’nın günümüzde bu denli soğuk olmasının temel nedeni budur.
Buz tabakasının ortalama kalınlığı 1500 metredir ama bu kalınlığın 4500 metreyi
aştığı yerlerde vardır. Dünyadaki buzların %90’ı (Yaklaşık 30 milyon
kilometreküp) Antartika’da bulunur ve buzlar, dünyadaki temiz suların %70’ini
içerir.
Bu yapısıyla Antartika’nın dünya iklimi içinde önemli bir yeri vardır. Her
şeyden önce kıta dünya iklim sisteminin soğutucu birimidir. Soğutma etkisinin
dünya rüzgar desenlerinin oluşumunda önemli bir yeri vardır. Bu etkinin yanı
sıra Antartika’nın okyanusla olan ilişkisi de çok önemlidir. Dünyadaki iklimin
en önemli ögelerinden biride bilim adamlarının taşıyıcı bant adını verdikleri
okyanus akıntı sistemidir. Mobius şeridine benzer biçimindeki akıntı, kimi zaman
dipten kimi zamanda yüzeyden gider. Dünyadaki tüm ırmaklarda akan suların 20
katı kadar su taşıyan bu akıntı sistemi İzlanda yakınlarında soğur ve
yoğunlaşarak dibe batar. Yön değiştiren akıntı dipten Güney Afrika’ya doğru
ilerler.
Afrika’nın güneyinde, Antartika yakınlarında, akıntı iki kola ayrılır.
Kollardan biri Avustralya’nın doğusundan geçerek Pasifik okyanusunun kuzeyine
yönelir. Yol boyunca ısınır ve yüzeye çıkar; sonra ABD’nin kıyılarını izleyerek
güneyine iner ve Avustralya’nın kuzeyinden geçer. Öteki kol Hint okyanusunda bir
çember çizer, ısınan ve yüzeyden akan sular Avustralya’nın batısında birinci
kolla birleşir. Ondan sonra taşıyıcı bant tek bir büyük kol biçiminde Afrika’nın
batısından geçerek kuzeye yönelir. Yol boyunca buharlaşma nedeniyle suları
azalan akıntının tuz oranı yükselmiştir; kuzeye yaklaştıkça da soğur. İzlanda
yakınlarında bu soğuk ve yoğun sular dibe batar. Böylece döngü tamamlanır.
Taşıyıcı bant, okyanuslar arasında su ısı alış verişini sağlar. Bu sistem
sayesinde Pasifik ve Hint okyanuslarının sıcak suları Antartika’ya taşınır. Bu
sırada yüzeyden giden akıntının üzerindeki havada ısınır ve akıntının yakınından
geçtiği karaların iklimi yumuşar. Örneğin; Kuzeybatı Avrupa, taşıyıcı bant
sayesinde yaklaşık 10’C daha sıcak olur. Güney yarım kürede yaz mevsimi
geldiğinde, Antartika’da eriyen buzların soğuk suları dibe çöker ve taşıyıcı
banta katılır, sonra da kuzeye yönelir. Bu nedenle Antartika hem soğukluğu hem
de taşıyıcı banda aktardığı soğuk sular nedeniyle dünya iklim sisteminin dengesi
açısından çok önemlidir. Son yıllarda bilim adamları, kıtanın iç bölgelerinin
aldığı yağış miktarında bir artış, bunun yanında kıyılardaki buz hacminde bir
azalış gözlüyorlar.
Buz hacmindeki benzer azalma Arktik deniziyle dünyanın orta ve alçak
enlemlerindeki buzullarda da kendini gösteriyor. Örneğin; Afrika’da Kilimenjero
dağındaki buzul, 20. Yüzyılda kütlesinin dörtte üçünü yitirdi. Aynı dönemde
Kafkaslardaki buzulların kütlesi yarıya indi. Çin – Rusya sınırında, Tiyen Son
dağlarındaki buzullarsa son 40 yılda yaklaşık %20 küçüldüler.
20. Yüzyılda denizlerin yüzeyleri 10 – 25 cm kadar yükseldi ve günümüzde de
her yıl yaklaşık 2 mm yükseliyor. Bunun 0,2 – 0,6 mm kadarı okyanusların ısıl
genleşmesinden (Tıpkı yazın ısınan elektrik hatlarının sarkması gibi)
kaynaklanıyor. Yükselmenin geri kalan bölümünün, buzların ve buzulların erimesi
yüzünden olduğu sanılıyor. Bilim adamları bu durumu kaygıyla izliyorlar. Ama
onları daha da kaygılandıran olay, buzulların erime hızının son yıllarda giderek
artıyor olması. Örneğin; Yeni Zelanda’daki buzullar yalnızca 20 yılda
kütlelerinin 4/1’ini yitirdiler. İspanya’da 1980’de 27 olan buzul sayısı bugün
13’e düşmüş durumda. Peru Andlarındaki Qouri Kalis buzulu, 1963 – 1978 yılları
arasında yılda 4 metre kadar geri çekilirken, 1995’te buzulun yıllık geri
çekilme hızı 30 metreye ulaştı. Bilim adamlarına göre buzullardaki bu erime, bir
tek şeyi gösteriyor; küresel bir sıcaklık artışını...
Sıcaklık artışının tek göstergesi buzulların erimesi değil kuşkusuz ..
Göllerin su sıcaklıklarındaki artışlar ya da atmosferde sıcaklığın 0’C ye
düştüğü yüksekliğin, 1970’ten bu yana her yıl 4,5 metre kadar artması da birer
gösterge. Ancak dünya sıcaklığındaki artışı, en belirgin olarak gözler önüne
seren kanıt yaklaşık 140 yıldır dünyanın bir çok yerinde tutulan sıcaklık
kayıtlarıdır. Bu kayıtlar incelendiğinde 1860 – 2000 yılları arasında küresel
sıcaklığın yaklaşık 0,5 – 0,7’C yükselmiş olduğu görülüyor. Sıcaklığın en hızlı
arttığı dönemde son 20 yıllık dönemi.
Bir dereceden bile küçük bu artışın aslında pek de önemli bir artış olmadığı
düşünülebilir. Ancak 1500’lü yıllarda başlayıp 1800’lü yıllara değin süren ve
Avrupa’da küçük buz çağı olarak anılan soğuk dönemde, ortalama küresel sıcaklık,
bugünkü değerinin yalnızca 1’c altındaydı. Günümüzden 12000 yıl kadar önce sona
eren son buzul çağındaysa dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyinden
yalnızca 5’C daha düşüktü. Bize sayı olarak küçük gelen bu sıcaklık
değişimlerinin, iklim kuşakları, doğal yaşam alanları ve insanların toplumsal
yaşamları üzerinde gerçekte büyük etkileri olur.

KÜRESEL ISINMA YA DA "KIYAMET"



Yeni bir yüzyılın eşiğinden daha yeni adım atmışken insanlığın tek yaşam alanı
olan dünyamızda yeni bir sorun insanoğlunu bekliyordu. Bu sorun yeni bir yüzyıla
girdiğimizde hemen kapımızdan içeri girmedi. O sorunu, insanoğlu yüzyıllar
boyunca, özellikle de sanayi devrimi ile de hızlandırmıştı. Doğaya ne verirsen
onu alırsın. Buna kısaca ve çok basit bir formülle etki-tepki oluşumu
diyebiliriz. İnsanoğlu yüzyıllar boyunca doğaya hükmedeceğim diye doğanın
dengesini bozmak için elinden geleni yapmıştır. Belli bir süre sonra da doğa
insanoğlundan intikamını almaya başlamıştır. İntikamın 21. Yüzyılda ki ismi ise
Küresel Isınma. Eğer 21. Yüzyılda da 20. Yüzyılda yaptığımız gibi atmosfere
verdiğimiz karbondioksit miktarını yüzde yüz artırırsak onu 20 Km. daha
inceltmiş olacağız. Bilim kurgu filmlerinde, atmosfer olmadığı için yapay
atmosfer şeklindeki kurgular artık bilim kurgu olmaktan çıkıp bir realite haline
gelebilir.
Günümüzde atmosfere en fazla zarar veren ülke ABD'dir. Ama nedendir bilinmez
Küresel Isınma konusunda bilim adamlarının ve devletlerin, geleceği daha güvenli
hale getirmek için uluslararası çalışmalara imza koyarken ABD'nin bunlardan geri
kalması. En basit örneği Kyoto sözleşmesini tanımaması ve altına imza atmaması
gösterilebilir.
Peki Küresel Isınma nedir? Bizi bekleyen felaketler nelerdir? Kabaca: Başta
kanser olmak üzere tüm hastalık ve salgınlara daha yakın olacağız, susuzluk ve
elektrik kesintileri ise işin cabası. En kısa yoldan Küresel Isınmayı böyle
anlatabiliriz.
Felaket Geliyorum Diyor
Afrika kıtasında bulunan Klimanjaro buzul dağı son yüzyılda kütlesinin dörtte
üçünü kaybetti. Diğer kıtalardaki dağlar da buzullarının büyük bir kısmını
yitirdi. Denizler yükseliyor. 20. yüzyılda deniz seviyeleri 10 ile 25 cm. kadar
yükseldi. Göl sularındaki ısınma da sürüyor. 1866 ile 2000 yılları arasında
sıcaklık küresel düzeyde 0,5 ile 0,7 C derece arasında yükseldi.
Eğer bu hızda atmosfere karbondioksit vermeyi sürdürürsek 2050 yılında sıcaklık
bir varsayıma göre 3 veya 4 C derece artacak. Deniz düzeyleri bir 35 cm. daha
yükselecek. 2100 yılında ise yükseklik 60 cm.yi bulacak. Bu, örneğin ABD'nin 25
bin kilometrekare toprak kaybetmesi demek. Bangladeş ise topraklarının yüzde
10'unu denizlere terk edecek. Pakistan, Mozambik, Endonezya da topun ağzındaki
diğer ülkeler. Temiz su kaynakları, sıcaklığın artmasıyla çoğalacak olan
buharlaşma nedeniyle azalacak. Temiz sulardaki azalmanın yüzde 20'yi bulması
bekleniyor. Kışlar yazlardan, geceler gündüzlerden daha fazla oranda ısınacak.
Geceleri karaların soğuması yeterince gerçekleşemeyeceğinden rüzgar ve
fırtınaların yeriyle şiddeti değişecek. Sıcaklığın 5 C derece artması durumunda
her yıl fazladan bir milyon kişi daha sıtmadan ölecek. Yani felaket "geliyorum"
diyor.
Küresel Isınma Ne?
Küresel Isınmanın nedenleri biliniyor bilinmesine ama sonuçları konusunda bilim
adamları henüz tam bir fikir birliğine varmış değiller. Ormanlar ne olacak,
rüzgar desenleri değiştiğinde dünyayı nasıl günler bekliyor, temiz su kaynakları
sıcaklık artışından etkilendiğinde ne olacak. Bu yüzden savaş çıkar mi? Uzayıp
giden bu soruların yanıtları değişik. Ama tüm bu anlaşamama durumu sonuçlara
ilişkin. Yoksa yerkürenin gün geçtikçe ısındığı ve bunun da atmosferi ısıttığı
konusunda tüm bilim adamları hemfikir.
Nasıl Oluşuyor?
Küresel Isınmaya yol açan şey sera etkisi yaratan gazların insanoğlu tarafından
atmosfere daha çok verilmeye başlanmasıyla atmosferde oluşan sıcaklık artışıdır.
Peki sera etkisi nedir? Aslına bakılırsa sera etkisi doğal bir süreçtir. Dünyada
yaşamı sağlayan bir süreç. Ama doğanın kararında bıraktığı bu sistem insanoğlu
tarafından bozuldu. Güneşten gelen ışınlar dünyayı ısıtır. Bunu hepimiz
biliyoruz. Güneşten gelen bu ışınlar aynı zamanda yerküremiz tarafından gerisin
geriye yansıtılır da. Ancak atmosferdeki su buharı, karbondioksit ve metan
gazları dolayısıyla bu yansımanın bir kısmı önlenir. Bu gaz molekülleri ışınları
tutar ve yeniden dünyaya yansıtır. Yani aynı bir serada ışının sera naylonu
dolayısıyla dışarı çıkamaması gibi. Bu yüzden bu olaya sera etkisi adı verilir.
Bu doğal süreç daha önce dediğimiz gibi dünyada yaşam döngüsünün kurulmasında
önemli. Sera etkisi olmasaydı dünyanın sıcaklığı - 18 C (eksi 18) olacaktı.
Ancak Sanayi Devrimi'nin başlamasıyla beraber durum bozuldu. İnsanoğlu fosil
yakıtlar, yani kömür, petrol ve odunu uygarlığının yükselmesinde basamak olarak
kullanmaya başlayınca atmosfere her yıl, önce binlerce sonra milyonlarca,
günümüzde ise milyarlarca ton karbondioksit salmaya başladı. Karbondioksit doğal
düzeyinde kaldığında yararlı bir gaz.
İnsan bununla da yetinmiyor. Bir yandan da ormanları yok ederek karbondioksit
emen sistemleri ortadan kaldırıyor. Yani CO2'nin artış hızını yükseltiyor.


Küresel Isınmadan Kârlı Çıkacaklar
Küresel Isınmanın kötü sonuçları yanında bazı alanlarda olumlu sonuçlarından da
söz ediyor bilim adamları. Şaşırtıcı ama öyle. Doğada saf iyi ya da kötü şeyler
yok. Doğa bir sistem içinde hareket ediyor. Karbon döngüsüyle yaşayan bitkiler
atmosferdeki karbondioksitin artmasıyla karlı çıkacak. Diğer oranların aynı
kalması ve yalnızca karbondioksitin iki katına çıkmasıyla tarım ürünleri yüzde
10 ile 50 arasında artacak. Isınmak için çok para harcayan soğuk iklim ülkeleri
ılıman iklim kuşağına girdiğinde yakıt masrafları azalacak. Kurak iklim
kuşağında yer alan ülkeler ılıman, yağışlı iklim kuşağına geçince su sorunları
kalmayacak. Sıcaklığın arttığı soğuk ülkelerde yerleşime açılamayan bölgeler
nüfus patlamasıyla karşılaşacak. Bol yağış alan kuşakta kalacak ülkeler orman
alanlarını da artırma olanağı bulacak. Yani olumlu yanları da var işin, ama
sağlıkla ilgili problemler hemen hemen tüm ülkelerde artacak.
Geleceği Şimdiden Yaşayanlar
1994 yılında Suudi Arabistan'daki yeraltı su kaynaklarının kurumaya
başlamasından sonraki üç yıl içinde tarımda kullanılan su kesintilerinin
ardından ülkenin net hububat ithalatı üç milyon tondan yedi milyon tona çıktı.
1996 yazında yeraltı su kaynaklarının boşalması, ithal edilen hububat
fiyatlarının yükselmesi ve döviz kıtlığı gibi sorunlar yaşayan Ürdün Hükümeti
ekmek sübvansiyonunu kaldırdı. Çıkan ekmek ayaklanması günlerce sürdü, hükümet
düşme noktasına geldi.
1997 yılında 140 milyon kişinin yaşadığı Pakistan'ın hububat ithalatını iki
katına çıkararak beş milyon ton hububat ithal etmesi gerekiyordu. Ama tüm
kredisini kullanmış olan Pakistan'ın bunu gerçekleştirmesi mümkün değildi.
Sonuçta fiyatları yükseldi ve nisan ayında Karaçi'de fırınlar önünde uzun
kuyruklar oluştu. Kentte siyasi huzursuzluklar ve bazı yağmalama olayları
yaşandı.
Çin'in kuzeyinde kuraklık had safhada. Tahıl üretiminin yüzde 40'ını sağlayan
Çin Ovası'nın kuzeyindeki su kaynakları yılda 1,5 metre azalıyor. Hindistan'daki
durum daha da vahim. Bu ülkedeki akü ferlerin boşalma oranı dolma oranının iki
katına ulaştı. Böylece temiz su akü ferleri yılda bir ile üç metre kadar
azalmakta.
Uygarlığımız Co2 Üretimi Üzerine Kurulu
1900 yılındaki petrol kullanımı günde birkaç bin varildi. 1997'de bu rakam 72
milyon varile ulaştı. Yıllık metal kullanımı 20 milyon tondan 1,2 milyar tona
çıktı. 1950 ile 1996 arasındaki 46 yılda kağıt kullanımı tam altı kat artarak
281 milyon tona yükseldi. 1900 yılında adı bile bilinmeyen plastik üretimi 1995
yılında 131 milyon tonu buldu. 1900 yılında dünyadaki otomobil sayısı birkaç
bindi. 1998 yılında dünya yollarında 501 milyon otomobil egzozlarını atmosfere
boşaltıyor. Bu hızla gidilirse 2100 yılında 5 milyardan daha fazla otomobil
dünyayı cehenneme çevirecek.
Karbondioksiti Azaltma Yolları
Yetkililer ve bilim adamları karbondioksiti en aza indirmek için değişik
çalışmalar yapmaktadırlar. Bu çalışmalar tek başına yeterli olmamaktadır. Şimdi
ise yetkililere göre yapılması gerekenlere maddeler halinde bir bakalım.
-Sanayi öncesi ülkeler sanayi ötesi döneme atlatılmalıdır.
-Telefon şebekesi olmayan yerlere cep telefonu şebekesi kurulmalıdır.
Milyonlarca km. Kablo ve milyonlarca (ağaç veya çelik) direkten tasarruf
sağlanır.
-Bilgisayar devreye sokularak her türlü posta işlemlerinde kağıttan
kurtulmalıdır. Elektronik posta, mektup, faks ve hatta kısa telefon notlarının
yerini alır. Milyonlarca ağaç kurtulur. Binlerce posta dağıtım aracı yollara
çıkmaz.
-Otomobil sanayii yerine doğrudan toplu taşıma araçları üretimi
özendirilmelidir. Bir otobüs sekiz otomobilin taşıdığı insanı taşır.
-Karayolu yerine demiryolu taşımacılığı özendirilmelidir.
-Sanayi öncesi bu ülkelerin klasik sanayi aşamasını aşabilmeleri için sanayi
ötesi ülkeler gerekli maddi kaynakları çok büyük bölümü hibe, kalan küçük kısmı
da faizsiz ve 50-60 yıllık vadeli kredilerle karşılamalıdırlar.
-Sanayileşmiş ülkeler atıklarla beslenen fabrikalara ağırlık vermelidir.
Hammadde işleyen fabrikalar azalmalıdır. Atık metal kullanımı enerjide yüzde 60
tasarruf sağlamaktadır. (ABD verileri)
- Otomobil satışlarından alınacak vergiler toplu taşıma araçlarıyla
demiryollarının yapımı için harcanmalıdır.
-Otomobillerin elektrikle ya da en azından melez (benzin+elektrik) motorlarla
çalışır biçimde üretildiği fabrikalar için vergi indirimi veya belli sürelerle
vergi muafiyeti, klasik otomobil üretimine de ek vergiler getirilmelidir.
-Toprak erozyonunu önleyecek düzenlemelere derhal başlanmalıdır. Erozyonla
mücadele etmeyen çiftçilerin sübvansiyonları kesilmelidir.
-Tarım arazilerini Tarım dışı amaçlar için kullananlar için çok ağır cezalar
verilmelidir.
-Nüfus artışı kesinlikle frenlenerek enerjiye olan talep azaltılmalıdır. 2050
yılında Hindistan 1,53 milyar, Çin 1,5 milyar, Nijerya 336 milyon kişiye
ulaşacaktır. Bu ülkelerde açlıktan kaynaklanan ekonomik ve politik sorunların
çıkması kuvvetle muhtemeldir.
-Kırmızı etten beyaz ete geçiş hızlanmalıdır. Bir kg. yem bir tavuğun ağırlığını
bir kg. artırırken, büyükbaş hayvanların bir kg alabilmesi için 3,2 kg. yem
gerekmektedir.
-Enerji üretiminde fosil yakıtlar terk edilerek rüzgar, güneş ve su gibi
sürdürülebilir enerji çeşitlerine geçilmelidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder