27 Nisan 2010 Salı

Türk Kültüründe Nevruz (S.Burhanettin AKBAŞ)

Koskoca bir coğrafyanın çok eski bir bayramı... Adı Nevruz... Sümerlerden İranlılara ve Türklere kadar uzanan tarihi bir seyirde coşkuyla kutlanan bir bahar bayramı... Kimilerine göre İran hükümdarı Cemşid’in Azerbaycan’a geldiği gün, kimilerine göre Cemşid’in ateşi bulduğu gün, kimilerine göre Türklerin Ergenekon’dan çıkış günü. Bektaşilere göre Hz.Ali’nin doğum günü ya da Hz. Ali’nin Hz.Fatma ile evlendiği gün. Şiirlere göre Nevruz, Hz.Ali’nin halife olarak ilan edildiği gün. Bizim Tahtacı Türkmenlerinden Naldökenlerde ölülerin anıldığı, yedirilip içirildiği, anıldığı gün... Nevruz, hemen hemen bütün coğrafyalarda bolluğu bereketi temsil eden ve aynı zamanlarda güzel dileklerin dilendiği bir gün.
Bizim coğrafyamızda ve yakın coğrafyada Nevruz-ı Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Ergenekon, Bozkurt, Çağan, Yeni Gün gibi isimlerle anılan Nevruz, ilginç adetleri ile kır gezintileri ve dilek kapısını açmasıyla önemli bir gün. Türkmenistan’da dört günlük, Azerbaycan’da üç günlük, Özbekistan ve Kazakistan’da bir haftaya yakın kutlanan, hazırlıkları da bir o kadar süren büyük bir bayramın adı.


Bizim Alevi Bektaşi inancına sahip Türkmenlerimiz Nevruz’u “su dolu ana” diyerek anmışlar ve güzel bir kıza benzeterek onu kişileştirmişlerdir. Rivayete göre, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, “Su dolu ana”yı Kırşehir’den Balkanlara göndermiş ve “su dolu ana” her yıl Nevruz’da güneş doğarken sudan çıkmakta ve parmaklarıyla saçlarını taramaktadır. Bu tablonun güzelliğine bakın, ne güzel bir inanış böyle...

Bir başka inanış ise bizim Ergenekon destanımıza dayanıyor ve Türk Kağanını ve Türk beylerini yanan ateşin başında örsün üzerindeki demiri döverken görüyoruz. Ebulgazi Bahadır Han’ın rivayetine göre, Kıyan ve Tokuz ailelerinin Ergenekon’da yeniden diriltiği Göktürkler, artık Ergenekon’da kalamayacaklar ve bir demircinin dağı eritmesiyle yeniden atalarının yurtlarına döneceklerdir. Börteçine Kağan’ın yaptığı gibi, Türk kağanları ve beyleri de bu olayı unutmayacaklar ve bir parça demiri, kaldırıp kıskaçla tutup örse koyacaklar ve çekiçle döveceklerdir. Bu gün Türklerin yeni günüdür ve 21 Mart Türklerin Ergenekon’dan çıkış günüdür.

Nevruz biz de çiğdemle birlikte baharı müjdeleyen bir çiçektir. Kayseri’nin o meşhur, Navrız Gelin türküsündeki gelin de adını bu çiçekten almıştır.

Mart ayı, hayvancılıkta geçimini sağlayan Türkmenlerde kuzu ayıdır. Koyunlar bu ayda kuzularlar. Mevsim Koç burcuna değdiğinde Kutadgu Bilig’deki ifadeye göre, “Kuzu yazı yıldız basa ud gelir.” Çünkü bu oğlak ayıdır, kuzu ayıdır, döl dökümüdür.

Anadolu bozkırında nevruz, mart dokuzu olur. Artık mardın kışından korkulmaz, dağ yeri tandır yerine çevrilir. Mart martlanır, tavuğu yumurtlanır. O yüzden Türkmenler mart dokuzu sayarlar, dağlarda burç sayarlar.

Radloff, Türk dünyasındaki nevruzu dört gün süren bir bayram olarak ifade ediyor. Öyle bir gün ki eğlenceleri dillere destan, kimisi kurban keser, at yarıştırır, kimisi evini temizler, yemekler yapar, kimisi Kur’an-ı Kerim okurken kimisi Ergenekon destanını okur. Ata yurdumuz Doğu Türkistan’daki Uygurların dediği gibi bugün:

Ağaçlar yeşerdi

Kuzular doğdu

Çiçekler açtı

Hazır yaz kıldı

Bugün bizim bayram günü

Azerbaycan Türkleri nevruza “noyruz, noruz” diyorlar. Bu büyük bayramın habercisi leylekler de “19’a gelmez, 18’e kalmaz” mantığı ile bu içinde geliyor. Üç gün “tongal” denen nevruz ateşi Azerbaycan’da hiç sönmüyor.

Men sözümü söylerem

Yar sevip toy eylerem

Novruzda çiçek açar

Mayısta gül eylerem



Diyorlar.

Nevruzda “torba gezdirme” işini büyük bir keyifle yerine getiren sadece çocuklar olmasa gerek. Azerbaycan’da her ne kadar “uşak bayramları günü”nden bahsedilse de şeker, tatlı, düyü (bulgur), yumurta toplayan sadece çocuklar mıdır? Azerbaycan’da “Koskosa” denilen üzeri postlarla ve çıngırakla süslü bizim Akkışla yöremizdeki “Köse”den başka bir şey değildir. “Ablasından” ya da “ağasından” harçlık uman köse, kapı kapı dolaşıp türlü şaklabanlıklarla oyunlar icat etmiş ve toplayacağını fazlasıyla toplamıştır. Sonunda zengini ile fakiri ile herkesin buluştuğu bir kır sofrasında buluşma gerçekleşir.

-Kosa, haradan gelirsen?

-Derbend’den.

-Ne getirmişsen?

-Alma.

-Almanı neyledin?

-Sattım.

-Pulunu neyledin?

-Öküz aldım.

-Öküzü neyledin?

-Vurdum öldürdüm.

Ne farkı var, Azerbaycan’la Akkışlamızın. Oyunlar, adetler, töre hep aynıdır. Karapapaklar

“Navrez keldi görünüz

Görümlüğün veriniz

Cennet bolsun geriniz

A za navrezim mübarek”

Diye maniler söylerken aynı kutlu geleneğin farklı coğrafya nasıl bir ortak kültür oluşturduğunu göstermiyor mu?

Balkanlara çıkıyorsunuz, nevruzda karşınıza martaval çıkıyor. Mart falı yani… Nevruzda niyet oyunu iyiden iyiye ciddileşiyor. Kızlar testi ile suyu getiriyorlar ve çömleğe suyu döküp içine herkes nişanlarını atıyor. Yüzüğünü, küpesini atanların yanı sıra türlü çiçekleri atanlar da oluyor. Çömlek nevruz arifesinde üstü örtülerek kapatılıyor ve gül ağacının dibine konuyor. Üzerinde de bir kilit… Güya kilitlendi niyetler. Sonra Nevruz günü kızlar tekrar geliyor gül ağacının dibinden çömleği alıyorlar. Kilit açılıyor ve 5-6 yaşlarında bir erkek çocuk kızlara dileklerini dağıtıyor.

Martavalım fal olsun

Dolu koynum mal olsun

Kime düşerse bu fal

Devletinen bahtiyar



Ey bahtıvar bahtıvar

Bahtıvarın vahtı var

Biz kızla bir oğlanın

Sarılmaya ahtı var

Türkmenler “mardın dokuzundan sonra dağlar misafir alır” deyip yaylalara doğru çıkadursunlar, Alevi Bektaşi Türkmenler ise Nevruz’da cem yapıp “nevruz semahı”na duruyorlar. Semahta nefesler okunuyor, Hz.Ali’nin mevlidi için.

Ali’nin doğduğu dündür

Bugün, dünden üstündür

Hemen sâki kadeh döndür

Bugün Nevruz-ı Sultandır



21 martta yine genç kız motifi ile karşımıza çıkan Sultan Nevruz, dilekleri kabul etmekle meşgul olacaktır. 21 martı 22 marta bağlayan gece Sultan Nevruz, belli olmayan bir saatte gökte, ayaklarındaki halhalları cıngıldatarak, önünde gergefini işleyerek batıdan doğuya doğru göç edecek. İsterse “kuş donuna” 8kuş görünümüne girip) öyle geçecek. Eğer Sultan Nevruz’un geçtiği saatte uyanık olan varsa bütün dilekleri kabul olacak.

İnanış böyle diyor. İster inanın ister inanmayın, gerisi size kalmıştır.

“Nevbahar olsa da ersem yine zevk-i emele

Severim gitmeyi Nevruz’da göğsü güzele”

Diyarbakırlı Ali Emiri, nevruzda bir güzelin peşine giderken Tunceli de insanlar “kurt ağzı” bağlamaktadırlar. Gül dalına çaput bağlayan insanlar:

-Ey ulu rehber, bugünün yüzü suyu hürmetine sürülerimize dokunma,

Diye dilekte bulunurken nevruza bir başka işlevi de yüklemiş oluyor. Nevruz’un doğaya hükmettiği, hatta sürülerine saldıran kurtlara da hükmettiğini düşünen insanlar, kurda da “ey ulu rehber” diyerek onun yol gösterici vasfını sanki Türk mitolojisinden çıkarıp yeniden diriltiyor.

Nevruzda gökbörü oynamak, at yarıştırmak, kılıç sallamaktan, cirit oynamaktan, güreşten, sinsinden bahsedebiliriz. Daha birçok oyun var muhakkak. Halaylarımız, deve oyunumuz, niyet oyunlarımız dizi dizi.

Şiirimiz , edebiyatımız, türkülerimiz, şarkılarımız nevruzla dolmuş hep. Kasidenin bahar tasviri yapılan bölümüne bazen nevruziye demişiz. Baki’den Nef’i’ye, Nev’i’ye, Nedim’e kadar şiirlerimiz var. Halk şiirinde nevruzu yüzlerce şair anlatıyor. Pir Sultan Abdal’dan Şükrü Baba’ya, Hüsnü Baba’ya kadar…

Pir Sultan’ım eydür erenler cemde

Akar çeşmim yaşı her dem bu demde

Muhabbet ateşi yanar sinemde

Himmeti erince sultan Nevruzun

S.Burhanettin AKBAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder