17 Nisan 2010 Cumartesi

Reşat Nuri Güntekin - Damga

Eserin Adı: Damga
Yazarı: Reşat Nuri Güntekin
Basıldığı Yer: İnkılap ve Aka Kitabevleri
Sayfa: 136
Eserin Geçtiği Yer ve Zaman: Eserin konusu, İstanbul’da ve Meşrutiyetin ilan edildiği zamanda geçiyor.
Anlatım Özellikleri: Romanın dili genelde anlamda sade. Ancak yer yer Arapça, Farsça sözcükler kullanılmış. Betimleme bölümlerinde, uzun cümleler çoğunlukla. Konuşma bölümlerinde, kısa cümleler var.
Eserdeki Kişiler:İffet, İffet’in Paşa Babası, Muzaffer, Celal, Vedia, Rana, Kamiyap Kalfa, Cemal Kerim Bey
İffet (Olay Kahramanı) : Şakacı, neşeli, uysal bir çocuktu. Gururlu değildi. Uzun boylu fiziki yapısı oldukça güzel İstanbul delikanlısıdır.
İffet’in Paşa Babası: İri yapılı, heybetli bir adamdı. Beyaz takkesinin kenarlarından çıkan seyrek, uzun kır saçları, sert karışık sakalı, büyük kırmızı yüzündeki iri burnu ile insana sevgiden ziyade korku veren bir yapısı vardı. Çok az konuşan bir insandı.
Muzaffer: İffet’in iki yaş büyük olan ağabeyiydi. Muzafferi’in uyuşuk, tembel, miskin bir ruhu, kibirli ve azametli bir yapısı vardı.
Celal: İffet’in en sevdiği saydığı arkadaşıydı. Celal’in ateşli,pervasız ihtilalci bir ruhu vardı. Etrafındakilere daima hürriyeti anlatan samimi bir gençti.
Vedia: İffet’in ders verdiği çocukların annesiydi Vedia. Nahif, çelimsiz vücuduyla, renksiz çehresiyle, şakaklarının cildini gererek sımsıkı bağlanmış saçlarıyla geçkince bir kızı andırıyordu.
Rana: İffet’in ikinci kez sevdiği, namuslu bir alenin güzel kızıydı Rana. Yürmü bir, yürmü iki yaşlarındaydı. Vücudunun narinliği, mavi gözlerinin masumluğu, genç kıza çocuksu bir hava veriyordu.
Kamiyap Kalfa: İffet’in annesinin ölümünden sonra ona dadılık yapan ihtiyar Çerkez dadısı.
Cemal Kerim Bey: Fena bir adam değildi. Fakat fazla maddi, fazla menfaatperestti. Kendini dünyada herkesten yüksek gören, sonradan görmelere mahsus bir gururu olan kişil sahibiydi.
Eserin Özeti:İffet’in annesi yoktu. Onu hiç görmemeişti, babası Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında vezirdi.Kendinden başka iki ağabeyi vardı. Kendisi yüksek tabakadan olduğu için diğer çocuklar gibi sokaklarda oynamamış, çocukluğunu gerçek bir çocuk gibi yaşamamıştı. Kendisini diğer aile fertlerinden ayıran özellik gururlu olmasıydı. Özel hocalardan ders almıştı. Bazen Paşa babasından gizli olarak, dadısı yardımıyla mahalle mektebine gidebiliyor, gönlünce eğleniyordu. Fakat bu mutluluk çok sürmedi.Çocukluğu böyle geçti. On yedi yaşına giren ağabeyi Muzaffer, hünkar yaveri olmuştu. Kendisini de İdadi Mektebi’ne vermişlerdi. Okulda samimi olduğu ve en sevdiği arkadaşı olan Celal’in ihtilalci bir ruhu vardı. Celal İffet’in bir saray adamının çocuğu olduğunu düşünmeden, ona hürriyetten, padişahın haksızlıklarından bahsediyor ve Namık Kemal’in şiirlerini okuyordu. Böylece İffet’in düşünceleri değişiyordu. İffet’in öyle fazla emelleri, arzuları yoktu. O az şeyle mutlu olabilen bir insandı.İdadi’nin son sınıfında iken hocaları, hürriyetten söz ettiği için padişah tarafından işinden alındı. Bu olay İffet’in üstüne atıldı. Çünkü okulda sadece İffet’in babası saraydaydı. Böylece okuldan ayrıldı. Meşrutiyet ilan edilince ailesi dağıldı. Babası mahkum edildi. Bir süre sonra da öldü. İffet çalışmak için iş aramaya başladı.Sonunda Mebus Cemal Kerim Bey’in çocuklarına ders vermeye başladı. Çocukların üvey anneleri olan Vedia’ya yakınlık duymaya başladı, bu duyduğu yakılık karşılıksız değildi. Sonunda birbirlerine aşık oldular. Geceleri sahilde ve bazen de Vedia’nın odasında buluşuyorlardı. Bir gece her şey meydana çıktı. Fakat İffet, sevdiği kadının namusuna leke gelmesini istemediğinden kendisinin hırsız olduğunu, maksadının evi soymak olduğunu söyledi ve altı aya mahkum oldu. Böylece kendisine hırsız damgası vuruldu. Şimdi kimsesi kalmamıştı, sadece vefakar arkadaşı Celal vardı. Kimsenin yüzüne bakamıyordu. Sanki herkes onun hırsız olduğunu biliyor gibi geliyordu.Bir müddet boş gezdikten sonra bir gazetede Celal ona muhabirlik bulmuştu. İşini, arkadaşlarını çok seviyordu. Çalıştıkça dertlerini unutuyordu. Bir müddet sonra karşı gazetenin baş muhabiri ile araları bozuldu. Birbirlerine olmadık laflar, iftiralar atıyorlardı. Bir gün karşı gazetenin baş muhabiri, İffet’in hırsızlık yaptığı ve hapiste yattığını yazıyordu. Yine damgası yüzüne vurulmuştu, orada daha fazla duramazdı. Bu işten de çıktı. Böylece iyice sefalete düşmüştü. Etrafındaki insanların çoğu, kötü yoldan para kazanıyorlardı. Hepsinden nefret ediyordu. Kendi de kötü olmayı istediyse de olamadı. Uzun bir müddet sefalet çekti. Sonra yine Celal’in Konya2da bulduğu işe girdi. İstanbul’a, İzmir’e, Konya’ya mal getirip götürüyordu. Artık durumunu düzeltmişti. Yine bir gün Muğla’dan İstanbul’a gelirken kar bastırmış tren yolda kalmıştı. Trende bir genç kızın annesi hastaydı. İffet, arkadaşı İsmail’le birlikte hastayı ve kızını yakın bir köye getirdiler. Hasta kadın İzmir’de hastanede yatan oğlunu görmeye gelmişti. İffet, genç ve güzel bir kız olan Rana’ya aşık oldu, hatta sevdi. Fakat kendisine burulan hırsız damgası nedeniyle hiçbir şey söyleyemedi. İlk baharda güneşli bir günde dolaşırken Vedia’ya rastladı. Onu unutamadığını o zaman anladı. Vedia da kocasından ayrılmıştı. Vedia’ya evlenme teklif etti. Fakat Vedia hırsız damgası vurulan biriyle evlenemeyeceğini söyledi.İffet, hayatını sevdiği kadın için boş yere feda ettiğini çok geç anlamıştı. İffet’e hayatında vurulan en büyük darbe bu oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder