19 Nisan 2010 Pazartesi

Peyami Safa

İdealci devlet, koyun sürüsünden kahramanlar yaratır. İdealsiz devlet ise kahramanları koyun sürüsü haline getirir. Peyami Safa romanımızın yüz akı, bulunmaz fıkra yazarı, çelik gibi bir vatansever ve milliyetçi, dünyanın sayılı 'otodidakt'larından birisi... Ortaokulu bile geçim derdi yüzünden bitiremedi. Ama kendi kendine, gramer yazacak kadar, Fransızca öğrendi. Onunla da kalmadı şahsi gayretiyle, felsefe, sosyoloji sahasında kendini akademisyenlerin üzerine çıkaracak kadar yetiştirdi. Edebiyat tarafını babası İsmail Safa'dan, tıbba olan merakını da dedesi Akşemseddin Hazretleri'nden aldı. O da Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi, içinde Eşref Şefik, Mesut Cemil ve Fikret Adil'in de bulunduğu 'Bohem'den çıkmıştır.
Necip Fazıl nasıl 'Kaldırımlar' şairi olarak kendini kabul ettirmişse, o da edebiyat alemine kendisini 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' romanıyla kabul ettirmiştir. İnkılabın ilk seneleri, bütün aydınlar bunalımda, sol aydınlar ise kendilerine çevre hazırlamakla meşguller. Her ikisinin eserini de yanlış anladılar, yahut işlerine öyle geldi. Necip
Fazıl'ın 'Kaldırımlar' şiirini komünistler, fakir ve aç insanın kaldırımları arşınlamasının şiirleştirilmesi zannettikleri gibi, onun 'Dokuzuncu Hariciye Koğuşu' romanını da,' Fakir Bir Gencin Romanı' gibi algıladılar. Her iki tespit de yanlıştı ve onların ümitlerinin gerçekleşmesine yani bu iki büyük Türk edibinin komünist olmasına müsait değildi. Üstelik
Peyami Safa üstat, Marksizm'i o meşhur tecessüs ve gerçeği araştırma duygusuyla mıncıklamış, bütün zaaflarını görmüştü. Onun karşısına, kabataslak bilgilerle çıkan Marksistleri derin felsefi bilgisiyle çabuk susturduğu için ona düşman oldular. Bu sefer onu susturmak için kampanya açtılar, Nazım Hikmet'e onu hicvettirdiler. Necip Fazıl'ın en zayıf tarafı romancılığı olduğu gibi Peyami Safa'nın en zayıf tarafı da şairliği idi. Buna rağmen Nazım'ın sanatının da pek derin olmadığını ispat sadedinde onun tarzında bir
şiirle o da onu hicvetti ve delikanlı Kültür Bakanımızın 'İftiharımızdır' dediği Nazım'ı 1935'te 'Sen artık buralarda dikiş tutturamazsın- Sahte komintern taktikalı dolmalarını yutturamazsın' diye akıbetini göstererek bitirdi.
Aydınlığa götürücü şüphe onun ışığı idi. 'Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat, inceleme ve tenkit zaferidir' diyordu. Yirminci Asrı da en iyi anlayan Türk idi. Çünkü fikir cereyanları kadar onları idare eden ilmi buluşların, getirdiği
ilmi zihniyet yeniliklerini de, değişikliğini de takip ediyordu. Bu sıfatla çıkardığı 'Türk Düşüncesi' dergisinde milletinin fikir hayatını zenginleştirmek için adeta bir fikir serası açmıştı. Marksizm, Milliyetçilik, Doğu-Batı ilişkileri, onun özel sahalarıydı. Onun ve
Necip Fazıl'ın üzerinde bugün bile Marksistlerin ambargosu vardır. Onları elden geldiği kadar unutturmaya sanki böyle kişiler olmamış, yazmamışlar, milyonlarla okunmamışlar. O kitapları başkaları yazmış gibi davranır, sadece kendi balonlarını uçururlar. Her ikisi de ebedi alemde inançlarının bahçelerine intikal etmiş bulunan bu büyük sanatkarları rahmetle anarken, her ikisine de şahit olsun diye bir ara kavga ettikleri halde, ölümünün ilk yılında Necip Fazıl'ın, Peyami Safa için yazdığı eşsiz bir anma yazısını sunalım:
“Peyami Safa’nın kafası vardı, kültürü vardı, cümlesi vardı, üslubu vardı, meselesi vardı, iç dünyası vardı, hafakanları vardı, çilesi vardı, metafizik arayıcılığı vardı, imanı vardı, şüpheleri vardı, nefis murakabesi vardı, estetiği vardı, diyalektiği vardı, cesareti vardı. Hulasa, bir fikir adamına gerekli vasıflardan payı vardı. Onun yokluğunu, ölüm tarihi olan bugün, bu vasıfların yokluğunda seyrediyoruz.”
Hayatı ve Eserleri
Peyami Safa 1899'da İstanbul'da doğdu. Şair İsmail Safa'nın oğludur. 13 yaşında Posta Telgraf Nezaretinde çalışmaya başladı. 1914 ve 1918 yılları arasında öğretmenlik,1918 ve 1961 arasında gazetecilik yapmıştır. Yirminci Asır adlı bir akşam gazetesi çıkardı.Bu gazetede 1919'da imzasız olarak "Asrın hikâyeleri" başlıklı hikâyelerini yayınladı, Kültür Haftası (21 sayı, 15 Ocak-3 Haziran 1936) ve Türk Düşüncesi (63 sayı, 1953-1960) adlarında iki de dergi çıkardı. Tasvîr-i Efkâr, Cumhuriyet, Milliyet, Tercüman, Son Havadis gazetelerinde yazdı. Oğlunu askerliğini yaptığı sırada kaybetmesi Peyami Safa'yı çok sarstı. Bu olaydan birkaç ay Havadis Gazetesi'nin baş yazarı iken 15 Haziran 1961'de İstanbul'da öldü. Peyami Safa halk için yazdığı romanlarını "Server Bedi" adıyla yayınladı.
80 kadar olan bu eserler arasında; Cumbadan Rumbaya (1936) romanıyla, Cingöz Recai polis hikâyeleri dizisi en ünlüleridir. Ayrıca ders kitapları da yazdı. Peyami Safa'nın fıkra ve makalelerinde sağlam bir mantık dokusu ve inandırıcılık görülür. Romanlarında olaydan çok tahlile önem vermiştir. Toplumumuzdaki ahlâk çöküntüsünü, medeniyetin yarattığı bocalamayı, nesiller ve sosyal çevreler arasındaki çatışmayı dile getirdi. Zıt kavramları, duygu ve düşünce tezadını ustaca işledi.
Romanları:
Gençliğimiz (1922), Şimşek (1923), Sözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Süngülerin Gölgesinde (1924), Bir Genç Kız Kalbinin Cürmü (1925), Canan (1925), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930), Fatih-Harbiye (1931), Atilla (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (1959).
Hikâyeleri:
Hikâyeler (Halil Açıkgöz derledi, 1980). Oyunu: Gün Doğuyor (1932).
İnceleme- denemeleri:
Türk İnkılâbına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran (1939), Millet ve İnsan (1943), Mahutlar (1959), Mistisizm (1961), Nasyonalizm (1961), Sosyalizm (1961), Doğu-Batı Sentezi (1963), Sanat- Edebiyat-Tenkid (1970), Osmanlıca-Türkçe- Uydurmaca (1970), Sosyalizm-Marksizim- Komünizm (1971), Din-İnkılâp-İrtica (1971), Kadın-Aşk-Aile (1973), Yazarlar-Sanatçılar- Meşhurlar (1976), Eğitim-Gençlik-Üniversite (1976), 20. Asır- Avrupa ve Biz (1976).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder