I. GIYASEDDIN KEYHÜSREV'IN IKINCI HÜKÜMDARLIGI (1205-1211)
Giyaseddin Keyhüsrev Konya'yi kardesi Süleyman Sah'a biraktiktan sonra uzun ve macerali bir hayat yasadi. Dokuz yil sürecek bir gurbet hayatina baslayan Giyaseddin Keyhüsrev, Konya'dan Sis'e (Kozan) gitmis ve orada Ermeni krali Leon tarafindan karsilanmis ve büyük bir hüsnü kabul görmüstü. Daha sonra Elbistan'a hareket eden Giyaseddin Keyhüsrev burada da kardesi tarafindan adeta bir sultan gibi karsilanmis ve Elbistan'in kendi emrine verildigi bildirilmistir.
Giyaseddin kardesinin bu âlîcenâp davranisina tesekkür ederek Malatya'ya gitti. Kardesi Kayser Sah da onu törenle karsiladi. Buradan Haleb'e geçti ve daha sonra Amid (Diyarbekir) ve Ahlat yoluyla Karadeniz sahiline çikti; oradan da bir gemiyle Istanbul'a hareket etti. Istanbul'da imparator tarafindan törenle karsilandi ve kendisine 10 binlik altinlik tahsisat ayrildi. Giyaseddin Istanbul'da Mavrazomes adli bir Rumun kizi ile evlendi. Latinlerin 1204 yilinda Istanbul'u isgaline kadar orada, daha sonra da kayinpederiyle birlikte gittigi Istanbul yakinlarindaki bir kalede kaldi. Süleyman Sah'in ölüm haberini de burada aldi.
Giyaseddin'in eski emîrlerinden bazilari Süleyman Sah'in ölümü üzerine onu tahta çikarmak için harekete geçti. Danismendlilerin yikilmasindan sonra Anadolu Selçuklu Devleti'nin hizmetine giren Danismendli Yagibasan'in ogullari Muzaffereddin Mahmud, Zahireddin Ili ve Bedreddin Yusuf da Giyaseddin'i tekrar tahta çikarmak için seferber oldular. Bunlar Selçuklularin büyük kumandanlarindan Mübârizeddin Ertokus ile isbirligi yaparak, diger bazi emîrleri de kendi saflarina kazandilar. Giyaseddin Keyhüsrev'in haciplerinden Zekeriyya bu emîrlerden aldigi taahhütnameyi Giyaseddin'e götürdü. Onu Anadolu'ya davet etti. Süleyman Sah'in ölümünü ögrenen Giyaseddin, ogullari, kayinpederi ve yakin adamlariyla yola çikti. Ancak Bizans imparatoru Theodoros Laskaris, III. Kiliç Arslan ile anlasmis oldugundan onlara topraklarindan geçme izni vermeyecegini bildirdi. Ancak uzun müzakereler neticesinde iki oglunu ve Hacib Zekeriyya'yi rehine birakmak suretiyle imparatordan izin alabildi ve uç bölgelerdeki emîrlerin refakatinde Uluborlu'ya geldi. Burada hazirladigi ordu ile Konya'yi ele geçirmek üzere hareket etti. Bu sirada rehine olarak bulunduklari yerin muhafizlari ile anlasan ogullari Keykâvus ile Keykubâd ve Hacib Zekeriyya da orduya katildi. Giyaseddin Ocak 1205 tarihinde Konya'yi muhasaraya basladi. Bir ay süren kusatmada hiçbir netice alamadan Ilgin'a döndü. Bu sirada beklenmedik bir hadise oldu ve Konyalilarla daimî halde rekabet halinde olan Aksaraylilar Giyaseddin'e haber gönderip sehirlerine davet ettiler ve hükümdar olarak taniyacaklarini bildirdiler. Giyaseddin bu habere çok sevindi ve hemen Konya'ya hareket etti. Yegeni III. Kiliç Arslan'a da Tokat'i ikta etti. Böylece dokuz yillik bir aradan sonra 1205 yili Subat ayinda (601 Receb) yeniden Selçuklu tahtina çikti. Rivayete göre ortalik sükun buluncaya kadar Gâvele kalesinde beklemesi istenen III. Kiliç Arslan burada öldürülmüstür.
Giyaseddin yeniden tahta çiktiginda Süleyman Sah'tan saglam bir devlet devr almisti. Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev ilk is olarak kendisinin gurbette oldugu sirada Sam'a gitmis olan hocasi Mecdeddin Ishak'i Konya'ya davet etti. Bu davet üzerine Konya'ya gelen Mecdeddin'i büyük bir törenle karsilayip daha sonra oglu Izzeddin Keykâvus'a hoca tayin etti. Büyük oglu Izzeddin Keykâvus'u Malatya'ya, ortanca oglu Alaeddin Keykubad'i Tokat'a, küçük oglu Celâleddin Keyferidûn'u ise Koyluhisar'a meliki olarak tayin etti. Fakat daha önceki tecrübelerden ders alinarak artik meliklere bagimsiz hareket etme yetkisi verilmedi. Anadolu'daki hakimiyeti güçlenen Selçuklular Artuklu ve Eyyubi melikleri tarafindan da metbû tanindi.
Selçuklu sultanlari milletlerarasi ticaret yollarinin önemini kavradiklari için fetih ve sefer politikalarini buna göre tanzim ediyorlardi. Latinlerin Istanbul'u isgali ve Komnenoslarin Karadeniz sahillerini tamamen kendi hakimiyetleri altina alma emelleri sebebiyle transit ticaret yollarinda emniyet kalmamisti. Bundan dolayi Sultan, Karadeniz seferine çikarak Komnenoslari maglub etti ve ticaret yollarinda emniyeti yeniden sagladi. Daha sonra da Türkiye için önemli bir ithalat ve ihracat merkezi olan Antalya'yi ele geçirmek için muhasara eden Sultan, netice alamayinca geri çekildi. Ancak sehre giden yollari kontrol altinda tutmaya devam etti. Bunun üzerine sehirdeki Rumlar, Latin idaresinde yasamaktansa Türklerin hakimiyetine girmeyi tercih ettiler ve sultana gizlice haberler göndererek onu sehri de ele geçirmeye davet ettiler. Bunun üzerine sultan sehri tekrar muhasara etmeye basladi. Siddetli hücumlardan sonra surlara tirmanan Hüsameddin Yavlak Arslan, sultanin sancagini burçlarin üzerine dikti ve 5 Mart 1207'de (3 Saban 603) Rumlarin da yardimi ile sehir Türk hakimiyeti altina girdi. Sultan, Mübarizeddin Ertokus'u Antalya' vali ve subasiligina getirdi. Islâmî gelenege uygun olarak sehre kadi, imam-hatip ve müezzin tayin etti. Kale ve burçlari tamir ettirip silâh ve erzak depo etti.
Antalya'nin fethi Türkiye'nin iktisadî ve içtimaî gelismesinde önemli bir yere sahiptir. Selçuklular Akdeniz'de önemli bir ithalât ve ihracat limanina kavustuklari gibi burayi deniz kuvvetleri için bir üs haline getirdiler. Giyaseddin Keyhüsrev Antalya'nin fethinden sonra ordusuyla Konya'ya hareket etti. Bazi ticari vergileri kaldirdi. Selçuklular ile Kibrisli Latinler arasinda ticarî anlasma imzalandi.
Süleyman Sah'in ölümü üzerine meydana gelen iktidar boslugundan yararlanan Ermeniler, Elbistan'a kadar gelerek pekçok esir ve ganimetle geri dönmüslerdi. Bu sebeple Sultan Ermeniler'e karsi sefere mecbur oldu (605/1208-1209) yilinda Maras'i ele geçirdi ve Eyyûbiler'in de yardimi ile Ermeni topraklarina girdi. Bazi sehir ve kaleleri zaptetti. Sultan güvenilir emîrlerinden Hüsameddin Hasan'i bu bölgede görevlendirdi. Daha sonra onun ogullari ayni görevi sürdürmüs ve Haçli seferleri sirasinda tahrib edilen Maras imar edilmistir.
Ermeni krali Eyyûbi meliklerinin tavassutu ile Selçuklular ile bir antlasma imzalayarak onlara tabi oldu. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev Eyyubi hükümdari el-Melikü'l-Adil'in yayilmaci siyaseti sebebiyle el-Melikü'z-Zahir, Muzafferüddin Kökböri, Mugiseddin Tugrul Sah ile ittifak yapti (606/1209-10).
Giyaseddin Keyhüsrev'in Karadeniz, Akdeniz ve Ermeni topraklarinda kazandigi zaferler, Iznik imparatoru ile aralarinin açilmasina sebep oldu. Laskaris'in giderek kuvvetlenmesinden endise eden Sultan, Iznik Devleti ile hesaplasmaya mecbur oldu. Kendisine siginan Bizans imparatoru Alexis'i yanina alan Sultan Giyaseddin Laskaris'e bir ültimatom göndererek Iznik'i imparatorlugun esas sahibi Alexis'e teslim etmesini istedi. Bu talebin reddedilmesinden sonra harekete geçen Sultan, Denizli-Ladik arasindaki Antiochel sehrini muhasara ettigi sirada Laskaris'in ogullari ile karsilasti ve onlara agir kayiplar verdirtti. Bizzat imparatorun üzerine hücum ederek onu yere düsürdü. Ancak muhafizlarina imparatora dokunmamalarini emretti. Yere düsen imparator ayaga kalkip sultanin atinin ayaklarini kesti. Sultan bir kulenin devrilisi gibi yere düstü ve öldürüldü. Sultanin öldürüldügünü gören Selçuklu ordusu dagildi ve Bizans imparatoru kuvvetleri maglub iken galip duruma yükseldi (5 Haziran 1211).
Ibn Bibi'ye göre Sultan Giyaseddin dag gibi atiyla merkeze hücuma geçti ve bir kiliç darbesiyle Laskaris'i yere düsürdü. Yanindaki muhafizlar onu öldürmek istediler. Fakat sultan izin vermedi. Maglup Bizans kuvvetleri kaçarken Türklerin bir kismi onlari takibe koyuldu. Bir kismi da ganimet derdine düstü. Bu sirada bir Frank askeri beklenmedik bir sekilde Sultanin üzerine atilarak onu sehid etti. Bunu haber alan Bizans ordusu geri dönüp taarruza geçti. Türkler sultanin ölüm haberiyle sarsildilar ve firara basladilar. Çok sayida esir ve kayip verdiler. Esirler arasinda Seyfeddin Ayaba da vardi. Sultan Giyaseddin Keyhüsrev'in cenazesi Alasehirli müslümanlarin yardimiyla Islâm mezarligina defnedildi. Sultani sehid eden Frenk askeri de öldürüldü. Cenazesi Keykâvus tarafindan Konya'ya getirtilerek Kümbedhane'ye defnedildi (14 Muharrem 608/28 Haziran 1211).
Giyaseddin uzun boylu, kuvvetli ve cesur bir hükümdar olup kardesi gibi iyi bir egitim görmüstü. Dindar bir hükümdardi. Pazartesi ve Persembe günü oruç tutardi ve Divan-i Mezalim'e bizzat baskanlik ederek sikayetleri dinlerdi. Yilda bir defa ser'î mahkemelere giderek kendisi hakkinda sikayet varsa dinler ve ona göre hareket ederdi. Âlimleri ve kadilari korurdu. Kardesi Gevher Hatun'un vasiyeti üzerine Kayseri'de Sifaiyye ve Giyasiyye adiyla bir hastane ve tip fakültesi yaptirmisti (602/1205). Danismendliler tarafindan yapilan Kayseri'deki Ulu Cami'yi de tamir ettirdi. Yollarda zarara ugrayan tüccarin mallarini devlet hazinesinden tazmin ettirmesi ticareti tesvik ve himaye bakimindan önemlidir. Bazi ticari vergileri kaldirmasi da onun ticareti destekledigini göstermektedir.